google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 Finansal Göz: Banka Hortumlama

25 Nisan 2017 Salı

Banka Hortumlama

Bu yazımda geçmişte yaşadığımız banka iflaslarını ve bu iflaslardan günümüz için ne tür dersler çıkarmamız gerektiğini değerlendireceğim. 1990’lı yıllar yüksek enflasyon ve yüksek faiz oranları ile geçti. 1994 yılında 5 Nisan Kararları olarak anılan kararlar ile devalüasyon yapıldı, o zaman sabit döviz kuru sistemi uygulanmaktaydı ve Dolar TL karşısında %166! oranında değer kazandı. Aynı zamanda tasarrufların finansal piyasalara kazandırılabilmesi için mevduata %100 devlet güvencesi getirildi. Yani bankaların batması halinde tasarruf sahipleri mağdur edilmeyecek, paraları devlet tarafından ödenecekti.

Kronik ekonomik sorunlarımızdan kurtulmak adına 2000 yılı başında önemli bir adım atılmış olsa da, uygulamada yaşanan sorunlar nedeni ile Kasım 2000’de çok ciddi bir likidite krizi yaşandı. Bankalararası piyasada faiz oranları %7500! gibi rekor bir düzeye çıktı. IMF’nin sunduğu ek likidite ile durum atlatılabildi ancak sorunlar geçiştirildi. Şubat 2001’e gelindiğinde ise Cumhuriyet tarihimizin en büyük “yerel” krizi ile karşı karşıya kaldık. Sabit döviz kuru sisteminden, dalgalı döviz kuru sistemine geçildi, TL yine büyük oranlı değer kayıpları yaşadı. Ekonomi daraldı, işsizlik arttı, bankacılık sistemimizin üçte biri çöktü. O yıllarda yaşanan banka iflasları yüzünden devletin yaklaşık 40 milyar Dolar zararının olduğu belirtilmekteydi. Mevduata %100 devlet güvencesi altındaydı dolayısıyla bu bedeli toplum olarak hep birlikte ödedik.

Bankalar neden battı?

BDDK o süreçlerde batan 20 bankanın 12’sinin “mali bünyelerinin bozulması ve banka kaynaklarının hâkim ortakların lehine ve banka zararına sebep olacak şekilde kullanılması nedeniyle” Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredildiğini belirtmektedir. Yani söz konusu bankalar zarar ederken, hâkim ortaklar bu durumdan karlı çıkmış! Halk dilinde “banka hortumlama” denilen şey yaşanmış. Sanırım mevzuatın yetersizliği ve denetim eksikliği bu durumların ortaya çıkmasındaki temel faktörler. BDDK kuruldu, bankacılık sistemi yeniden yapılandırıldı bu tür olaylar bir daha da yaşanmadı. 2008 yılında baş gösteren küresel finans krizi ile dünyada birçok banka batarken bile Türkiye’de herhangi bir banka iflası yaşanmadı.     

         Banka zarar ederken bu durum hâkim ortakların lehine nasıl işler? Tasarrufların günümüzdeki kadar çok olmadığı aynı zamanda yüksek faiz oranlarının söz konusu olduğu geçmişte, bankalar topladıkları mevduatı devlete yüksek faiz ile borç vermekte bir kısmını da holding bünyesinde kendi şirketlerine kredi olarak kullandırmaktaydılar. Bireysel krediler ise yok denecek kadar azdı. Bankanın kredi kullandırdığı şirketler, yaptıkları ticari alışverişlerde zarar ediyor sonrasında da, bankaya olan kredi borcunu geriye ödeyemiyor böylece bankanın da mali bünyesi bozularak iflas ediyordu. Hukuki süreçlerde 12 bankanın hâkim ortaklarının bu durumlardan avantaj sağladığı tespit edildi.

Kredi Garanti Fonu ne tür sonuçlar doğuracak?

KGF son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz bir devlet kurumu. İşletmelerin finansmana ulaşmalarına destek oluyor, bankalardan alınan kredilere kefil oluyor. İşletmelerin finansmana ulaşmaları sayesinde ekonomik büyüme ve istihdamın olumlu şekilde etkileneceği öngörülüyor. Dolayısıyla çok büyük öneme sahip bir kurum. Zira genç girişimcilerin, kadın girişimcilerin yenilikçi fikirleri desteklenebilir, ihracat potansiyeli yüksek olan, cari açığımızın azalmasına katkı sunan, ihracatımızın kalitesinin artıran, alternatif enerji kaynaklarını harekete geçiren işletmelerin desteklenmesi ekonomiye önemli katkılar yapabilir. Önceki yıllarda verilen kredilere kıyasla, 2017 yılı KGF kredilerinde çok yüksek bir artış var. Dolayısıyla bu kredilerinin etkisini bu yıl görmeye başlayacağımızı söyleyebiliriz.

Günümüzde banka kredileri içinde geri ödenmeyen yani batık kredilerin oranı %3 düzeylerinde. KGF kredilerinin etkisi ile bu oran artabilir ve hem bankalar hem de hazine bu durumdan olumsuz yönde etkilenebilir. Uygulamanın suiistimale uğramaması gerekir. Bir ekonomik kriz yaşanması halinde ise devletin büyük bir yükün altında kalma riski bulunmaktadır. Bu konuda daha detaylı değerlendirme için Kredi Garanti Fonu'nu Yanlış Anlıyoruz başlıklı yazımı okuyabilirsiniz. 

Geçmişte banka iflasları ile devletin karşılamak zorunda kaldığı zararın bir benzeri, KGF desteği ile bankalardan kredi kullanan işletmelerin iflası ile karşımıza çıkabilir.  

3 yorum:

  1. KGF RİSKİN % 7 LİK KISMINA KEFALET VERİYOR. ASIL RİSKİ BANKALAR TAŞIYOR.

    YanıtlaSil
  2. Hocam peki bu sistemde devlet her batık krediye garantör olacak mi,bir koşulu yok mu?

    YanıtlaSil
  3. KGF ile %100 varan kefalet söz konusu. Kullandırılan kredi ve verilen kefaletler 250 milyar TL'ye dayanmış bulunmakta. Temerrüt halinde şuan uygulanan tazmin oranı %7. Yani kredi ödenmediği zaman hazine bunun %7'sini karşılayacak. Müsteşarlık azami %10’a kadar tazmin üst limiti belirlemeye yetkili. Yani batık kredilerin %10'a kadarı bankalara ödenebilecek. Ancak Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında verilen kefaletlere ilişkin bir üst limit yok. Yani %10’luk bir üst sınır söz konusu değil.
    Bankacılık sektörünün batık kredi oranı günümüzde %3,2 düzeyinde. Batık krediler varlık yönetim şirketlerine satılıyor olmasa, bu oran şüphesiz daha yüksek çıkacaktır. KGF ile kullandırılan kredilerde bu oranın daha yüksek olacağı öngörülüyor.
    250 milyar TL'lik tutarın %10 hazineye kalsa 25 milyar TL yapıyor...

    YanıtlaSil