Bu yazıda Türk Bankacılık Sektörü’nün
takipteki alacakları ele alınmaktadır. Takipteki alacaklara ilişkin ilk olarak
rakamları sunalım, sonrasında bir değerlendirme yapmaya çalışalım. BDDK’dan
sağlanan veriler ile Türk Bankacılık Sektörü’nün bütününe baktıktan sonra
farklı banka türlerine dair bilgilendirme yapalım.
Aşağıdaki grafikte Türk Bankacılık
Sektörü’nün takipteki alacak tutarları yer almaktadır. Veri 2002 yılı Aralık
ayından başlamaktadır. Zira BDDK’nın sunduğu ilk veri, o ay itibariyledir. Buna
göre 2007 yılına kadar yatay bir seyirden bahsedilebilir. 2002 yılında yaklaşık
10 milyar TL olan takipteki alacaklar, 2006 yılında 6 milyar TL’ye kadar
düşmüştür. 2001 krizinde bankacılık sektörünün üçte birinin çökmesinden sonraki
toparlanma sürecinde bu durum yaşanmıştır. Sonrasında sektörün
faaliyetlerindeki artış başka bir ifade ile kredilerindeki artışa paralel
olarak takipteki alacakları da artmıştır. Ancak son aylarda takipteki
alacaklarda bir sıçrama olduğu görülmektedir. 2018 yılı Eylül ayı itibariyle
Türk Bankacılık Sektörünün takipteki alacakları 86 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bu
tutar 2017 yıl sonu ile karşılaştırıldığında yaklaşık olarak %35’lik bir artışa
karşılık gelmektedir. Yıllık artış oranını görmek için önceki yılın aynı ayı
ile karşılaştırılsa da, %37 oranında bir artış söz konusudur.
Aşağıda yer alan grafikte banka türleri
itibariyle takipteki alacakların dağılımı yer almaktadır. 2018 yılı Eylül ayı
itibariyle mevduat bankalarının takipteki alacakları 79,7 milyar TL’dir. Başka
bir ifade ile Türk Bankacılık Sektörü’nün takipteki alacaklarının %79,9’u
mevduat bankalarına aittir. Gerek krediler gerek aktif büyüklüğü açısından
bakıldığında da benzer oranlar söz konusudur. Yani mevduat bankalarının
takipteki alacaklarının çok olması kredilerin çok olmasından kaynaklanmaktadır.
Takipteki alacaklar katılım bankalarında 4,7 milyar TL, kalkınma ve yatırım
bankalarında 1,7 milyar TL’dir. Oransal olarak bakıldığında da sırasıyla %5 ve
%2’lik bir paya sahiptirler.
Aşağıda yer alan grafikte yıllar
itibariyle mevduat bankalarının takipteki alacakları bulunmaktadır. Buna göre
mevduat bankalarının takipteki alacakları 2002 yılı itibariyle yaklaşık 10,
2009 kriz yılında 20, 2018’de ise 80 milyar TL’dir. Mevduat bankalarının yıl sonuna
göre takipteki kredilerinin artış oranı yaklaşık olarak %33’dür.
Aşağıda yer alan grafikte yıllar
itibariyle katılım bankalarının takipteki alacakları bulunmaktadır. Buna göre katılım
bankalarının takipteki alacakları 2005 yılı itibariyle yaklaşık 0,3, 2009 kriz
yılında 1,2 ve 2018’de 4,7 milyar TL’dir. Katılım bankalarının yıl sonuna göre
takipteki kredilerinin artış oranı yaklaşık olarak %40’dır.
Aşağıda yer alan grafikte yıllar
itibariyle kalkınma ve yatırım bankalarının takipteki alacakları bulunmaktadır.
Buna göre kalkınma ve yatırım bankalarının takipteki alacakları 2002 yılı
itibariyle yaklaşık 0,2, 2009 kriz yılında 0,3, 2018’de ise 1,7 milyar TL’dir.
Kalkınma ve yatırım bankalarının yıl sonuna göre takipteki kredilerinin artış
oranı yaklaşık olarak %130’dur. En yüksek artış bu grupta görülmüştür.
Bankalarımız sahiplik açısından yerli
özel, kamu ve yabancı olarak da sınıflandırmaya tabii tutulmaktadır. Aşağıda
yer alan grafikte banka türleri itibariyle takipteki alacakların dağılımı yer
almaktadır. 2018 yılı Eylül ayı itibariyle yabancı bankaların takipteki
alacakları yaklaşık 31 milyar TL’dir. Başka bir ifade ile Türk Bankacılık
Sektörü’nün takipteki alacaklarının %37’i yabancı bankalarına aittir. Takipteki
alacaklar yerli özel bankalarda yaklaşık 31 milyar TL, kamu bankalarında
yaklaşık 23 milyar TL’dir. Oransal olarak bakıldığında da sırasıyla %36 ve
%27’lik bir paya sahiptirler.
Aşağıda yer alan grafikte yıllar
itibariyle yabancı bankaların takipteki alacakları bulunmaktadır. Buna göre
yabancı bankalarının takipteki alacakları 2002 yılı itibariyle yaklaşık 0,1,
2009 kriz yılında 6, 2018’de ise 31 milyar TL’dir. Bankacılık sektörüne yabancı
yatırımcıların 2005 yılı Avrupa Birliği (AB) ile müzakereler başladıktan sonra
ilgi gösterdiği belirtilebilir. Dolayısıyla o tarihten önceki takipteki
alacakların düşük tutarları bu durum ile açıklanabilir. Yabancı bankalarının
yıl sonuna göre takipteki kredilerinin artış oranı yaklaşık olarak %43’dür.
Aşağıda yer alan grafikte yıllar
itibariyle yerli özel bankaların takipteki alacakları bulunmaktadır. Buna göre
yerli özel bankaların takipteki alacakları 2002 yılı itibariyle yaklaşık 3,
2009 kriz yılında 11, 2018’de ise 31 milyar TL’dir. Yerli özel bankaların yıl sonuna
göre takipteki kredilerinin artış oranı yaklaşık olarak %36’dır.
Aşağıda yer alan grafikte yıllar
itibariyle kamu bankalarının takipteki alacakları bulunmaktadır. Buna göre kamu
bankalarının takipteki alacakları 2002 yılı itibariyle yaklaşık 7, 2009 kriz
yılında 5, 2018’de ise 23 milyar TL’dir. Kamu bankalarının yıl sonuna göre
takipteki kredilerinin artış oranı yaklaşık olarak %23’dür.
Türk Bankacılık Sektörü’nün takipteki
alacaklarına dair bir değerlendirme yapacak olursak, ilk etapta 2018 yılı
itibariyle takipteki alacakların önemli ölçüde artış gösterdiği belirtilebilir.
Takipteki alacakların yılbaşına göre artış oranı kalkınma ve yatırım
bankalarında yaklaşık olarak %130, katılım bankalarında %40 ve mevduat
bankalarında %33 olarak gerçekleşmiştir. Sahiplik açısından
sınıflandırıldığında da bu oran yabancı bankalarda yaklaşık olarak %40, yerli
özel bankalarda %36 ve kamu bankalarında %23 olarak gerçekleşmiştir. Takipteki
alacaklar, Türkiye’nin ekonomik problemleri ile birlikte düşünüldüğünde yüksek
artış oranlarının şaşırtıcı olmadığı belirtilebilir. Ekonomik aktivitedeki
yavaşlamanın ve son aylarda yönü aşağı olduysa da, yılbaşından bu yana
bakıldığında kurlardaki yüksek artışın, bu duruma önemli etkide bulunduğu
belirtilebilir.
Takipteki alacakların bankaların
faaliyetleri arttıkça tutarsal olarak artması normaldir. Dolayısıyla sağlıklı
bir değerlendirme için oransal olarak konuyu ele almak daha doğru olabilir. Bu
konuda karşımıza çıkan en önemli oran takipteki alacakların toplam nakdi
kredilere oranıdır. Bu oran yıl sonunda %2,95 iken 2018 Eylül’ünde %3,22’ye
yükselmiştir. Takipteki kredilerin %3 gibi bir oranda bulunması bankacılık
sektörü için sürdürülebilir görünmektedir. Ancak son yıllarda gerek varlık
yönetim şirketleri gerekse başta Kredi Garanti Fonu olmak üzere çeşitli
düzenlemeler ile yüzdürülen krediler bu oranı aşağı yönlü baskılamıştır. Bankaların
tahsil edemediği alacakları varlık yönetim şirketlerine satmalarının birçok
avantajı olabilir. Yine bütçeye önemli bir yük getirmesi beklense de, KGF
uygulamasının da gerek bankacılık sektörü gerekse ekonomi açısından katkıları
bulunmuş olabilir. Ancak bu uygulamalarının detay istatistiklerine ulaşılamıyor
olması sektörü izleyenlerin işini zorlaştırmaktadır. Örneğin bankalar varlık
yönetim şirketlerine tahsili gecikmiş alacaklarını satmasa bu oran ne olurdu? Bu
tür bilgilere araştırdığım kadarıyla ulaşılamıyor. Öyle olunca da takibe
dönüşüm oranının önemi azalıyor. Kurumlar kendileri hesaplamalar yapmaya
çalışıyorlar. Örneğin bazı yabancı bankalar sayılan koşullar dikkate alınarak
yaptıkları hesaplamalarda, takibe dönüşüm oranını yaklaşık çift haneli
değerlendiriyor, görünen %3’lik orana bu açıdan ihtiyatlı yaklaşıyorlar. “Takibe Dönüşüm Oranı” başlıklı yazım da okunabilir. Burada son olarak, düzenleyici
denetleyici kurumlar tarafından bu konuda veri sunulmasının birçok açıdan fayda
sağlayacağını belirterek bitirelim.