google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 Finansal Göz: 2019’un İlk Yarısında Bankacılık Sektörünün Görünümü

20 Ağustos 2019 Salı

2019’un İlk Yarısında Bankacılık Sektörünün Görünümü

Türkiye ekonomisindeki yavaşlamanın, bankacılık sektörüne olan yansıması devam ediyor. Ekonomi küçülürken, tüketicinin satın alma gücü azalıyor, tasarruflar yavaşlıyor belki de en önemlisi özel sektör uzun bir süredir yatırım kararlarını erteliyor. Artmayan yatırımlar işsizliği azaltamıyor aksine artırıyor mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %14 ile yakın tarihimizin en yüksek seviyelerinde bulunuyor. Özel sektör yatırımlarını artıramayan ekonomimiz, dışarıdan yatırım çekmekte de zorlanıyor. Dolayısıyla düştüğümüz yerden kalkamıyor, tabanda bir sürüklenme yaşıyoruz. Hal böyle olunca devlet vergi toplamakta zorlanıyor. Son zamanlarda artan bütçe açıklarının daha kötü bir hal alması, muhtemelen daha büyük sorunları beraberinde getireceği düşünüldüğünden dolayı da zamlara başvuruluyor. Bu ise satın alma gücü azalan tüketicinin daha fazla kemer sıkması anlamına geliyor. Tüketim artmayınca da ekonomide çarklar dönmekte zorlanıyor. Bu durum kısır bir döngüye işaret ediyor. Buradan çıkış için piyasa ekonomisinin kuralları ile uyumlu, öngörülebilir bir ekonomi politikası ortaya koymak gerekiyor.



Bankacılık sektörü 2019 yılının ilk altı ayında 24,8 milyar TL kar açıkladı. Bu kar geçen yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında yaklaşık %15’lük bir azalışa işaret ediyor. 2019’un kar rakamı 2017 yılının da bir miktar altında. Ekonomideki olumsuz gidişatın yansıması banka karlarında net bir şekilde görülüyor. Bardağın dolu tarafından bakacak olursak da sektörün bu koşullar altında da karlı bir şekilde yoluna devam ettiği belirtilebilir. Ancak 2002’den günümüze bankacılık sektörünün hiç zarar etmediğini, bu durumun küresel krizin de etkisiyle ekonominin %4,7 oranında küçüldüğü 2009 yılı için dahi geçerli olduğunu belirtelim.
 



Bankalar temel olarak mevduat toplayıp kredi veren kurumlardır. Yukarıda yer alan grafikte bankacılık sektörünün topladığı mevduat ve kullandırdığı krediler bulunuyor. Grafikten de görüleceği üzere krediler mevduatların üzerinde yani bankalar ilave kaynaklara başvurarak kredi kullandırmışlar. Özellikle yurtdışı kurumlardan sağlanmış olan bu kaynağın adı borç. Aslında bankacılık sektöründe kredilerin mevduatı aşması çok karşılaşılan bir durum olmasa da bu durum biz de uzunca bir süredir böyle. Bu konuda kamu bankalarının son yıllarda belirgin bir rolünün olduğunu belirtmekte fayda var.
 

Bankacılık sektörünün kullandırdığı toplam kredi tutarı Haziran 2019 itibariyle 2,54 trilyon TL. Bu rakam kur şokunun da etkisiyle kredilerin en yüksek seviyede bulunduğu Ağustos 2018’deki tutarın gerisinde. Kredilerdeki bu yatay seyir bize bankaların kredi kullandırırken daha ihtiyatlı davrandığını gösteriyor. Mevduat ise Haziran 2019 itibariyle 2,27 trilyon TL düzeyinde. Mevduat da kredilerden bir miktar daha iyi görünse de Ağustos 2018’den bu yana yatay bir seyir izlemiş.
   



Yukarıda yer alan grafikte dolarizasyonun en önemli göstergesi olarak, banka mevduatlarının yüzde kaçının yabancı para cinsinden tutulduğunu gösteriliyor. Haziran 2019 itibariyle bankada tutulan mevduatların %54,2’sini döviz tevdiat hesapları oluşturuyor. Son aylarda görülen bu yüksek oranlar yakın tarihimizin en yüksek seviyeleri. 2001 krizinde görünüm daha kötü idi. Diğer taraftan 2011 yılında ise bu oranın %30’un altına geldiğini de belirtelim. Dolarizasyonun bu denli yüksek olduğu bir ekonomide alınan kararlar bir yeri düzeltirken başka tarafa zarar verebiliyor. Tasarruf sahiplerinin yarısından fazlası dövizi tercih etmiş ki kurlarda artış bekliyor. Kurlardaki artış ise ithalata bağımlı, üretmek için ithalat yapmak zorunda olan bir ekonomiye maliyet enflasyonu olarak geri dönüyor. Kurlardaki artış birçok üründe fiyat artışı olarak karşımıza çıkıyor. Bu da enflasyon anlamına geliyor. Bizim gibi yüksek enflasyona sahip ekonomilerde enflasyon da kuru baskılıyor. Yani Türkiye için yüksek kur yüksek enflasyon, yüksek enflasyon da yüksek kur anlamına geliyor. Ancak dönem dönem enflasyon yüksek seyretse de çeşitli araçlar ile kurun baskılandığı görülebiliyor. Bu tür politikalar ise genellikle ilerleyen dönemlerde kurlarda daha yüksek artışları beraberinde getirebiliyor.

      

Ekonomideki sorunların en net yansıması bankaların takipteki alacaklarında görülüyor. Haziran 2019 itibariyle takipteki alacaklar 116 milyar TL’yi aşmış bulunuyor. Ocak 2017’de 60 milyarın altında bulunan takipteki alacaklar iki buçuk yılda yaklaşık olarak iki katına çıkmış bulunuyor.



Haziran 2019 itibariyle takibe dönüşüm oranı ise %4,36’ya yükselmiş bulunuyor. Ekonomide hızlı bir toparlanma yaşanmazsa ki böyle bir görünüm şimdilik bulunmuyor, takipteki alacaklar ve takibe dönüşüm oranındaki artışlar bir müddet daha devam edecek gibi duruyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder