2017 yılında Türkiye ekonomisi %7,4 oranında büyüme kaydetti. I. ve II. Çeyrekte %5,4 büyüyen ekonomi, III. Çeyrekte %11,3, IV. Çeyrekte de %7,3 oranında büyüdü. 2016 yılının III. Çeyreğinde negatif gelen büyüme ve yılı %3,2 gibi görece düşük bir büyüme oranı ile kapatmış olmanın verdiği huzursuzluk ile 2017 yılında büyüme odaklı bir politika izlendi. Dolayısıyla büyüme açısından sonuç alındığı da belirtilebilir. Türkiye ekonomisi potansiyelin üzerinde, %7,4 oranında büyüdü. Potansiyel büyüme denilince bir ekonominin uzun dönemde ortalama büyüme oranı akla gelir. Her ne kadar GSYH hesaplarında değişiklik ile bu durum tartışmalı hale gelse de, Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranının %4 - %5 civarında olduğu düşünülmektedir. Nitekim TUİK’den elde edilen ve aşağıdaki grafikte yer alan büyüme oranlarının ortalaması yaklaşık %4,8’dir. Dolayısıyla 2017 yılında Türkiye ekonomisinin potansiyelinin üzerinde büyüdüğü görülmektedir.
Büyüme nasıl sağlandı?
2017 yılında büyümeye odaklanan ekonomi politikası genişlemeci maliye politikası ile bunu sağlamaya çalıştı. Teşvik ve vergi indirimleri, Kredi Garanti Fonu desteği ile kullandırılan 200 milyarı aşan kredi ekonomik büyüme üzerinde etkili oldu. Bu durumun yanı sıra özelikle yılbaşlarında enflasyon oranına yakın bulunan, yani reel getiri sunmayan mevduat faizlerinin de vatandaşları tasarruftan ziyade tüketime yöneltmesi büyüme üzerinde etkili oldu.
Kişi başına düşen gelir arttı mı?
Aşağıda yer alan grafikte de kişi başına düşen GSYH yer almaktadır. Bu değerler GSYH’nin nüfusa bölünmesi ile bulunuyor. 2017 yılında kişi başına düşen GSYH’nın 10.597 Dolar olduğu görülmektedir. Bu tutar geçen yıldan düşük olduğu gibi küresel krizin yeni yeni hissedilmeye başladığı 2008 yılındaki değerden de daha aşağıda bulunmaktadır. 2017 yılında ekonomi potansiyelini üzerinde büyümüştür ancak kur artışı ve nüfus artışı dikkate alındığında kişi başına düşen GSYH’nin azaldığı görülmektedir.
Büyüme beraberinde ne getirdi?
Yıllardır %1 seviyesinde seyreden bütçe açığının GSYH’ye oranı %1,5’e yükseldi. Bu sıçrama şüphesiz önemli ve tedirgin edici. Zira ekonomimizin en güçlü yanını yıllardır mali disiplin oluşturuyor. Mali disiplinden vazgeçilmesi başka bir ifade ile kalan tek çıpanın elden bırakılması, farklı sorunları beraberinde getirebilir. Ancak bu konuda AB kriterinin %3 olduğunu belirtmek de gerekir. Şimdilik bu seviyelerden uzak olunsa da yatırımcılar tarafından bu gösterge dikkatle izlenmektedir. Bütçe açığının artması doğal olarak faizlerdeki artışı da beraberinde getirmiştir. 2 yıllık devlet tahvili faiz oranları %14’leri aşmıştır. Bu ilerleyen dönemlerde faiz yükünün daha da artacağı anlamına gelmektedir.
Hane halkı da devlet gibi harcamalarını artırmıştır. Aynı zamanda reel faizi tatmin edici bulunmayan TL mevduat yerine hane halkı dövize yönelmiştir. Yıl içinde yurt içinde yerleşiklerin yabancı para mevduatı 20 milyar Dolardan fazla artarak 170 milyar Dolara dayanmıştır. Aynı zamanda döviz tevdiat hesaplarının toplam mevduat içindeki oranı artarak %45 seviyelerine ulaşmıştır.
Genişlemeci maliye politikasına, hane halkı harcamaları eşlik ederken para politikasının yeterince sıkı olmaması enflasyon oranlarını yükseltmiştir. Artık %5’lik hedeften ziyade enflasyonun tek haneye inip inmeyeceği tartışılmaktadır. Yükselen enflasyon oranı son zamanlarda bozulan gelir dağılımı adaletsizliğini daha da artırmaya adaydır. Gelir dağılımı adaletsizliği yüksek enflasyonun beslediği önemli bir problemdir. Aynı zamanda bu durum ekonomik büyümenin toplumun genelinde yeterince hissedilememesine de neden olmaktadır.
Cari açık 2017 yılında 47,1 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. Cari açığın milli gelire oranı ise %5’i aşmıştır. Aynı zamanda cari açığın finansman kalitesi de bozulmuş, cari açık önemli oranda sıcak para ile finanse edilir hale gelmiştir. Hatta finansmanın cari açığı kapatmaya yetmemesi rezerv kullanımına neden olmuştur. Yani cari açık artarken finansman kalitesi de bozulmuştur. Bu gösterge kırılgan ekonomiler arasında sayılmamızın en önemli nedenlerinden biridir.
Bu sayılan nedenlere jeopolitik risk de eklendiğinde kurlar yukarı doğru gitmiştir. Dolar 4TL’yi aşmış Euro 5TL’ye dayanmıştır. ABD’de yükselen faizler ve FED’in bilanço küçültme operasyonları da bu duruma etki etmiştir. Sayılan sebepler ile Türk Lirası son zamanlarda negatif ayrışan, yani kendi grubunda en çok değer kaybeden para birimi olmuştur. Ancak Dolar endeksinin düşük seviyelerde kaldığı yani Amerikan Dolarının gelişmiş ülke para birimleri karşısında değer kazanamadığı da belirtilmelidir. Bir de bu durum gerçekleşir Dolar değer kazanmaya başlar ise Türk Lirasındaki negatif ayrışma devam edebilir.
Tuik tarafından GSYH hesaplamalarında yapılan revizyonlar yoğun eleştiriler almıştır. Geçmişte bu sitede de bu konuda bazı değerlendirmeler yapılmıştır. Hesaplama yöntemlerindeki değişiklik bir takım tartışmaları beraberinde getirse de, yine TUİK tarafından açıklanan göstergelerin kullanılmaya devam edilmesi gerekmektedir.