Gelirin
tüketilmeyen kısmına tasarruf adı
verilir. Tasarruflar yastık altında kaldığı sürece ne tasarruf sahibine ne de
bir başkasına faydası olur. Hatta enflasyonu dikkate alırsak, tasarruflarını
yastık altında tutanların satın alma güçleri azalır. Böyle bir zarara maruz
kalmamak için tasarruflar finansal kuruluşlarda değerlendirilir. Tasarrufların
gelir getirecek alanlara aktarılmasına yatırım
adı verilir. İnsanlar, tasarruflarını yastık altında sakladıklarında gerçekleşene
benzer bir zarara maruz kalmamak için, enflasyon oranının üzerinde bir getiri
elde etmek isterler. Örneğin, yatırımınız değerinde %10 artış yaşandığı bir
dönemde, enflasyon oranı da %10 olarak gerçekleşiyorsa satın alma gücünüzde bir
artış olmayacaktır. Evet, tutarsal bir artış söz konusudur ancak mal ve
hizmetlerin fiyatları da aynı oranda arttığı için satın alma gücünüz değişmeyecektir.
İnsanların tüketim yerine tasarrufu tercih etmelerinin bir sebebi de, ileride
daha fazla tüketebilme isteğidir. Bu da yatırımın getirisindeki artışın,
enflasyon oranından daha fazla olması ile mümkündür.
İnsanların
tasarruflarını değerlendirdikleri kurumların başında bankalar gelir. Buradaki
temel araç da mevduattır. Tasarruf sahipleri bankalarda mevduat hesabı
açtırdıklarında mudi olarak
adlandırılır. Mudiler de her yatırım sahibi gibi yatırımlarının artış hızının
enflasyon oranının üzerinde olmasını ister. Yani satın alma güçlerini artırmak
isterler. Belirli bir dönemde elde edilen getiriyi enflasyon oranından arındırıldığında,
başka bir ifade ile yatırımcının satın alma gücündeki artışa reel faiz veya reel getiri adı verilir.
“Yüksek Olan Faiz mi?” başlıklı yazımda aşağıda bulunan grafik ile mevduatın reel faizinin her zaman pozitif
olmadığını ortaya koymuştuk. Yani tasarruflarını mevduata yatıran mudilerin
satın alma güçleri bazen artmış, bazen de azalmıştır. Yatırımdaki amaca her
zaman ulaşılamamıştır. Hatta 2009 yılından bu yana baktığımızda mudilerin satın
alma güçlerinin çoğunlukla azaldığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda son yıllara
baktığımızda reel faizin pozitif olduğu dönemlerde de çok yüksek olmadığını
görüyoruz. Bu durum doğal olarak tasarruf sahiplerini başka yatırım alanlarına
yönlendirmiş veya harcamalarını artırmasına sebep olmuştur. Mevduatın reel
getirisinin negatif olmasından dolayı harcamaların artmış olması geçmiş
yıllarda enflasyon oranını düşüremememizin nedenlerin başlarında gelmektedir.
Reel
faizlerin negatif düzeylerde veya pozitif de olsa düşük düzeylerde
seyretmesinin nedeni, faizlerin düşük olmasından ziyade enflasyonun yüksek
olmasından kaynaklanmaktadır. Aşağıda yer alan grafikte yıllık enflasyon
oranları yer almaktadır. Son iki ay bir miktar düşüş gösterse de, enflasyonun
%12’ye dayandığı son aylarda tasarruf sahipleri satın alma güçlerini
artırabilmek için mevduata daha yüksek faiz talep etmektedirler. Dolayısıyla yükselen
enflasyon oranının faizleri artırdığını söylemek doğru olur.
Tasarruf
sahiplerinin bankalarda döviz cinsinden açtırdıkları hesaplara döviz tevdiat
hesabı adı verilmektedir. Son yıllarda TL mevduatta çoğunlukla reel olarak
kaybeden tasarruf sahipleri, çözümü tevdiat hesaplarında bulmuştur. Böylece hem
faiz geliri hem de döviz kurlarının TL karşısında değer kazanmasıyla birlikte satın
alma güçlerini artırmaya çalışmışlardır. Aşağıda yer alan grafik bu durumu
göstermektedir. Bankacılık sektöründe döviz cinsinden açılan hesapların toplam
mevduat içindeki oranı %30’lu seviyelerden %45’e kadar yükselmiştir. Mudilerin
bu tercihi karşılık bulmuş, ilgili süreçte döviz kurları TL karşısında önemli
ölçüde değer kazanmıştır. Bu değer kazancına tasarruf sahiplerinin döviz talebi
de şüphesiz etki etmiştir. Böylece TL mevduattan elde edilecek gelirden çok
daha fazlasını döviz tevdiat hesaplarından kazanmışlardır. Bu durumun her geçen
gün daha fazla farkına varılması döviz talebini de artırmıştır. Tasarrufların
döviz cinsinden tutulmaya başladığı bu tür süreçlere dolarizasyon adı verilmektedir. Bu durum ekonomi açısından sağlıklı bir durum
değildir. Aynı zamanda bankaların kur riskini de artırmaktadır. Bankalar son
dönemde bu durumu tersine çevirmek için TL mevduat faizlerini döviz tevdiat faizlerinden daha çok artırıp, tasarruf
sahiplerini TL mevduata yönlendirmeye çalışmaktadırlar.
Bankaların
TL mevduat faizleri, enflasyon oranına yenildiği için, tasarruf sahiplerinin
döviz tevdiat hesaplarına yöneldiğini söylemiştik. Bankalar aynı oranda dövizle
kredi veremedikleri için, bu durum bankaların kur riskini artırmıştır.
Sonrasında bankalar bu riski azaltabilmek için TL mevduat faizlerini artırarak,
tüm vadeler için ağırlıklı ortalamaya bakıldığında, %12’nin üzerine
çıkarmışlardır. Enflasyon oranı artarak reel faizi azaltıyor hatta negatif
seviyelere düşürüyor, böylece tasarruf sahipleri doğal olarak daha yüksek faiz
talep ediyorlar. Yani son aylarda faiz oranlarını artıran temel sebep artan
enflasyon oranıdır. Enflasyon oranları düşmedikçe faizlerin geri gelmesini
beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Mevduat
faizlerinin artması bankaların maliyetinin artması demektir. Bankalar artan
maliyetleri karşılayıp karlılıklarını devam ettirebilmek için kredi faiz
oranlarını artırmışlardır. Böylece artan enflasyon oranı hem mevduat, hem de
kredi faiz oranlarını artırmıştır. Son aylarda görece yüksek faiz oranlarından
borçlanan firmaların, ilerleyen dönemlerde bunu fiyatlarına yansıtmaya
başlayacaklarını düşünebiliriz. Bu durum enflasyon oranının gerilemesini
frenleyecek, belki de tekrardan artışa geçmesine neden olabilecektir. Evet,
önce yüksek enflasyon faiz oranlarını artırıyor, artan faiz oranları da
enflasyonun artmasına neden olabiliyor. Alın size kısır bir döngü.
Son
dönemde yavaşlayan ekonomik büyümeyi artırabilmek için Kredi Garanti Fonu
devreye sokulmuştur. KGF sağladığı kefaletle işletmelere destek vermekte,
onların banka kredilerine ulaşmalarını mümkün kılmaktadır. Şüphesiz bu durum
büyüme üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. KGF, son aylarda bankacılık
sektöründe yaklaşık 200 milyar TL’lik kredi artışını beraberinde getirmiştir.
KGF kredilerinin etkisiyle son aylarda bankacılık sektörünün kredileri mevduatlarından
daha fazla artmaktadır. Bankalar sadece yüksek enflasyondan değil, artan kredi
talebini karşılayabilmek adına da mevduat faizlerini artırmışlardır.
Özetle;
Faiz
oranlarını artıran temel neden, artan enflasyon oranıdır. KGF kredileri de işin
tuzu biberi olmuştur.
İpin
ucu kaçtığında ekonomiyi dengeye oturtmak kolay olmamaktadır. Sonuç alabilmek
için ise bazı bedeller ödemek gerekmektedir. Son zamanlarda büyümeyi
toparlayabilmek için mali disiplini feda ediyoruz. Enflasyonu düşürebilmek için
de görece yüksek faiz veriyoruz. %12 düzeylerindeki faiz oranı Türkiye’de
yaşayanlar için pek yüksek değilse de, enflasyon oranının %1’li düzeylerde
olduğu gelişmiş ülkelerde yaşayanlar için oldukça yüksektir. Yabancı yatırımcı
yüksek faiz için ülkemize gelmekte, bu durum döviz kurlarını baskılayarak
enflasyonu düşürmemize imkân tanımaktadır.
Büyüme
için mali disiplini kaybetmeyi, enflasyon için yüksek faiz ödemeyi göze
alıyoruz. Sonrasında da bozulan mali disiplini ve yüksek faizin oluşturduğu
tahribatı ortadan kaldırmak için çalışacağız…
Belirli
bir yaşa kadar para için sağlığın, sonra da sağlık için paranın harcandığını
anlatan söylem veya karikatür aklınıza gelmiş olabilir. Benzerlik de yok değil.
Cok güzel bir analiz ancak faizlerin artmasinin gercek sebebi son yıllarda yasanan gezi 17...25 aralik ve 15 temmuz darbe Girişiminin olmuş olmasıdır siyasi istikrarsızlık 1991 ve 2001 yillari arasinda turkiyeyi ne dalgalarla ne kriz ve turbulanslarla yaşandığı unutmamak gerekiyor üstelik dunya ekonomisi daha stabil durumdayken
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilRecep Bey, Gezi olayları faizlerin artmasına nasıl neden oldu açıklayabilir misiniz? Yukarıdakiler de dahil olmak üzere hiçbir istatistik ve grafikte bunu göremiyoruz da. Öğrenmek isteriz. Ayrıca siyasal istikrar aon 15 yılda hiç aksamadıysa bütün bu sorunlar neden? Yani yönetim anlayışımızda bir sorun yok mu sizce?
SilGezi olaylarindan once yuzde 4.5 inmisti faizler hatta iki bankadaki kredilerimi yeniden yapilandirmistim 2013 mayis faizlerine bakabilirsiniz 11 eylül ikiz kuleler olayini dikkate almadan ne amerikanin ve dahi dunyadaki ekonomik olaylari degerlendirmek mumkunmu 1991 ... 2001 arasi yonetimlerinin koalisyonlarinin turkiyeye kac kriz yasattigini nasil dikkate alamayiz 1994 5 nisan olarak anilan krizde 90 gune yuzde 50 faiz verildi dolar 8 den 38 cikti son 15 yili degerlendirirken daha insafli olmamiz gerekmezmi
SilRecep bey, iyi okursanız onu sormadım. Her şeye, her soruya iktidar destekçisi türünden yanıtlar vermeyin lütfen. 1991-2001 krizlerini sormuyorum; gezi olaylarının faizlere etkisi ne kadar olmuştur diye soruyorum. Benim bildiğim kadarıyla 2013 Haziran ayında FED açıklaması nedeniyle tüm dünyada (Hindistan hariç) faiz oranları artmaya başlamıştır. Türkiye'de artış diğer her yerden daha fazla olmuştur, ki bu doğru ama zaten hemen önceki Mayıs ayında da en şok düşen ülke yine Türkiye'dir. Yani ülkemiz zaten her zaman dünyadaki olaylara aşırı tepki vermekte. Bunun nedeni bizzat kötü yönetimden kaynaklı kırılganlıktır. Arada bir de "peki Gezi olayları neden olmuştur?" gibi sorular da sorarsanız ülkemizin neden en kırılgan ülke olduğunun cevabına da belki ulaşabilirsiniz. Verdiğiniz 1994 vb örnekler de aslında aynı sorunun cevabı, "kötü yönetim" ama nedense sadece kendi tuttuğunuz tarafın suçunu başkasına atıyorsunuz.
SilKaleminize sağlık kendime yazılar ve finansal göz ekonomiyi anlamak için çok yararlı bloglar
YanıtlaSilParasal sıkılaşmanın başladığı konjonktürde faizlerin daha da artacağını düşünürsek sıcak parayı çekebilmek için daha yüksek faiz ödemek zorunda kalacağız bu da kır artışı ve maliyet enflasyonu olarak yansıyacak ve tekrar enflasyon faiz döngüsü oluşacak acilen yapısal reformları uygulamamız gerekiyor Zaman kaybediyoruz
Teşekkür ederim.
Sil