google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 Finansal Göz: Kredi / Mevduat Oranında Sorun Olan Ne?

4 Aralık 2018 Salı

Kredi / Mevduat Oranında Sorun Olan Ne?

            Son günlerde bankacılıkta karşımıza çıkan en önemli konulardan biri de, bankaların kullandırdıkları kredilerin topladıkları mevduata olan oranıdır. BDDK’nın verilerinden Kredi / Mevduat oranının gelişimine bir bakalım. Aşağıda yer alan grafikte, 2002 Aralık - 2017 Mart arasındaki süreçte bu oranın gelişimi yer alıyor. Başlangıçta bu oran %36 düzeyinde iken küresel kriz öncesinde %86’ya kadar yükselmiştir. 2009 yılında %76’a kadar geri çekildikten sonra, azalarak artan bir eğilim ile %121’e kadar yükselmiştir. Bu süreçte bankaların çok ciddi bir dönüşüm gösterdiği belirtilebilir. Bu oranın %100 olması, bankaların topladıkları mevduat kadar kredi kullandırdıkları anlamını taşımaktadır.   


            Kredi / Mevduat oranı neden önem arz eder? Aynı zamanda bu oran için ideal bir seviye var mıdır? Öncelikle bu konuda şunu söylemekte fayda var. Bankaların temel kaynağı mevduat, temel varlığı da kredilerdir. Yani bankalar topladıkları mevduatı krediye dönüştüren kuruluşlardır. Bu oranın %100’ün üzerinde çıkması bankaların topladıkları mevduattan daha fazla tutarlarda kredi kullandırdıkları anlamına gelir.

Kredi / Mevduat oranının %100’ü aşmaması gerektiği yönünde genel bir kabul vardır. Şüphesiz bankaların mevduat dışında da fon kaynakları bulunmaktadır. Ama benzer şekilde bankalar kredilerden başka varlıklara da, başta menkul kıymetler olmak üzere, yatırım yaparlar. Bu yüzden kullandırılan kredi miktarının toplanan mevduatı aşması pek arzu edilmez. Dünya gazetesi yazarı Özcan Kadıoğlu Beyin derlediği bilgiye göre bu oran gelişmiş ülkelerde %77, gelişmekte olan ülkelerde %96’dır. Biz de ise bu oran %120’i aşmış bulunmaktadır. Hal böyle olduğu için bankalar yeni kredi kullandırmada zorlanmaktadırlar. Yaptığım deneysel bir çalışmada Türkiye bankacılık sektörü için bu oranın ideal düzeyinin %80 olduğunu tespit ettim. Bulgular, bu orandan daha düşük veya daha yüksek değerlerin, bankaların karlılığına olumsuz yönde etki yaptığını göstermektedir. Şüphesiz ideal düzey zaman içinde değişebilir. Ancak incelenen 2002-2016 yılları arasındaki dönemde ideal oran %80 iken, günümüzdeki %120 seviyeleri bankacılık için olumsuz olarak yorumlanabilir.

            Ancak bu konuda daha büyük önem arz eden bir durum daha var. O da mevduattaki yabancı para ağırlığının kredilere yansımaması. Aşağıda yer alan grafik bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. TL ve Yabancı Para (YP) cinsinden Kredi / Mevduat oranına baktığımızda çok farklı bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Başlangıçta her ikisi de benzer bir orana sahipken ilerleyen yıllarda, küresel krizde fark biraz kapansa da, aradaki fark iyice açılmıştır. Mart 2017 itibariyle Kredi / Mevduat oranı YP cinsinden %94 iken, TL cinsinden %144’e ulaşmıştır. 2011 yılından bu yana ülkemizde dolarizasyon yaşandığı için bankaların açık pozisyonlarından kaynaklı riskleri artmaktadır. Yani bankaların döviz cinsinden yükümlülükleri hızla artarken, döviz cinsinden olan varlıklarının artışı görece daha az olmaktadır. Son zamanlarda bankalar mevduatı TL cinsinden toplamak istiyor ancak tasarruf sahipleri daha çok dövize yöneliyorlar. Bankalar o zaman kredileri döviz cinsinden kullandıralım diyorlar yine benzer şekilde insanlar döviz cinsinden kredi kullanmaya yanaşmıyorlar. 
 
        
            Biraz daha açık ifade etmek gerekirse;
1)      Mevduat içinde döviz cinsinden açılan hesapların oranı artmaktadır. Zannımca bunun en önemli nedeni, son yıllarda TL mevduat hesaplarının reel getiri sunmamasıdır. Dolayısıyla tasarruf sahipleri dövizdeki artıştan medet umarak döviz tevdiat hesaplarına yönelmişlerdir. Bunu tersine çevirebilmek için bankalar son zamanlarda TL mevduat faiz oranlarını artırırken, döviz tevdiat hesaplarının faiz oranlarını düşürmektedir.
2)      Toplanan mevduatın önemli bir kısmı döviz cinsinden olduğu için bankalar risklerini azaltmak adına döviz cinsinden kredi kullandırmak isteseler de bu konuda çok başarılı oldukları söylenemez.
3)      Tasarrufların önemli bir kısmının döviz cinsinden tutulduğu, kredilerin de çoğunun TL cinsinden kullandırıldığı günümüzde bankaların döviz kurundaki dalgalanmalara oldukça duyarlı oldukları da belirtilebilir.

Kredi / Mevduat oranının ideal seviyelere çekilmesi için yapılması gereken şey mevduatın kredilerden daha fazla artmasını sağlamaktır. Ancak son yıllarda içine girilen orta gelir tuzağı ile insanların tasarruflarını artırmaları pek kolay görünmemektedir. Diğer taraftan kredi artış hızı sınırlandırılabilir. Ancak bu da büyümeye olumsuz etki yapacağı için istenmemektedir.  Hatta yapılması gerekenin tam tersi uygulamalar görülmektedir. Yani mevduattaki sınırlı artışa karşılık krediler hızla artmaktadır. Kredi artış hızı yıllık %21’e çıkmıştır. Bu durum şüphesiz bankacılık sektörünün riskini artırmaktadır. Ancak bu risk de Kredi Garanti Fonu uygulamaları ve Merkez Bankasının satın alacağı söylenen banka senedi uygulaması ile kamuya transfer edilmektedir.

5 yorum:

  1. Yillardir orta gelir tuzaginda olan bir ulkede tasarruflarin artamamasi gerekirken bu oranin bu denli yukselmesini neye baglamaliyiz ?

    YanıtlaSil
  2. Hocam kredi mevduat oranındaki ideal dediğiniz %80, katılım bankaları için de geçerli mi?

    YanıtlaSil
  3. Öncellikle çok teşekkürler
    Devlet bankaları emir komuta ile çalıştıklarından riskleri yok (ya da devlete ait). DTH lar arttıkça özel bankaların bu zararı git gide büyüyor.. önlem alınmazsa (reel faiz verilmedikçe) bankaların batma riski var mı? Bu gidişle 2001 krizine yeniden mi yaşanacak ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomide ciddi sorunlarımız var ancak bankacılık sektörü 2001'den çok daha sağlam. Enflasyon oranının altında kalsa da, karları artmaya devam ediyor.

      Sil